Ya sonra? İşte yalnızlığa alışmaya üşenenler, ayrılık acısını çekmemek için eski sevgiliye dönmeye çalışanlar için küçük bir rehber.
Telefonunuzu mümkün olduğunca kendinizden uzak tutun. Size ne kadar yakın olursa, gün içinde aradı mı diye bakmalarınız, gün sonunda ‘Ben arayayım bari’ olayına dönüşüyor. Ayrıca aklına gelen arama bahanelerinin hepsi berbat! Hastaneden arkadaşının onu arama fikri, adını bile bilmediğin uzaktan akrabanın ölümü, onda kalan eşyalara hiç girmiyorum bile! “Bugünlerde her şey üst üste geldi” diye yalan bile uyduramayıp gecenin yarısı atacağın mesaj özellikle.
Alkol kötü bir fikir, ilk başta verdiği neşe, hafif muzırlıklar iyi ama sabah balyoz yemiş gibi uyandığın zaman bu kez geceyi unutmak isteyeceksin. Kim bilir kaç kez arayıp, hangi şarkıları dinlettin zavallıya.
Kız kıza dertleşme faslı sizde işe yarıyor mu bilmem ama ben bu dertleşmelerden sonra kendimi adamın kapısının önünde buluyorum. “Ya zaten seni hak etmiyordu” dediği noktada altta kalmamak için, “Asıl seninki seni hak etmiyor be!” Sonrası gereksiz bir sidik yarışı.
Bir de bu kız kıza muhabbetlerin en kötü yanı, sevgilinle ilgili mutlaka senin bilmediğin bir şey bilir olurlar. Senelerce içinde tuttuğu o sırrı da sana o gece açıklayası gelir birinin. “Sakın ona söyleme ama tamam mı?” diye cümleye başladığı saniye, adama sen zaten mesaj atacaksın, ‘Umuyorum bir tır üzerinden geçer, leşini akbabalar yer ve gözlerine iğne batırırlar. Ya da bekle tırnaklarımla bademciklerini parçalamaya geliyorum!’
Bilgisayarında F5 tuşunu kır at, parçala onu. Dakikada 92 kez Twitter sayfasını yenileyince adam sana dönmeyecek.
Bir de her yazdığını üstüne alma olayı var ki ne yapsan bunu engelleyemeyeceksin. “Hımmm demek Arsenal maçıyla ilgili yazmış. O da acı çekiyor, ‘Yanıma gelseydi de beraber izleseydik’ diyor. Ama bu çocuk Galatasaraylı, yoksa beraber tatile gidelim mi diyor. Arsenal neredeydi ya, inşallah denizli menizli bir yerdir.”
O ilk hafta olan acı, adama olan nefretin içinden çıkınca beyninin içinde sürekli iyi dilekler mesajları çınlayacak. Onca küfrü adama yazmamışsın gibi bu kez, “Seninle yaşadığımız her şey çok güzeldi, ben seninle büyüdüm, sana kızgın kalmamın imkânı yok, umarım mutlu olursun.” Karşı taraftan bu kibarlığına karşılık “Umarım sen de” gibi bir mesaj gelir, sonra adamı iyi dilek mesajlarıyla öldürmeye başlarsın.
Arkadaşlarıyla, annesiyle, seni bir kez tanıştırdığı kuzeniyle görüşme fikri de berbat. Silkelen ve kendine gel, sanki hepsi neden onlarla görüştüklerini bilmiyor. Hayatın boyunca eski sevgilisinin annesine börek yapan o salak kız mı olacaksın?
Son bir senedir Facebook’a girmediğin halde, ayrıldığın günden beri adamın sayfasından gözünü bile ayırmadıysan, bunu da yapma. Yeni eklediği kızlara mesaj atmaya da kalkma.
Duygusal film komasına girmek acayip tehlikeli. İzlediğin filmde adam, uçağı kız için kaçırıyor. Süper yakışıklı, işi gücü iyi, dört dörtlük bi adam, üç gün önce tanıdığı kız için kapısında ağlıyor falan. Gerçekle hayali karıştırıyorsun üç-beş film sonra. “Sen o kıza niye pişt dedin, benimle niye evlenmiyorsun, eski sevgilini hâlâ unutamadın, çok kavga ediyoruz, biraz ara verelim” gibi şeyler yüzünden ayrıldığın halde, olaya mistik boyutlar eklemek istiyorsun.
“Bu şehirden uzaklaşmalıyım” fikri de ilk başta iyi gibi gözükse de öpe öpe o şehre geri döneceksin. Döndüğün an daha büyük bir yalnızlık kaplıyor insanın içini.
“Kadın hisseder” olayı var bir de. Birini bulduğunu anladığın an sabah kalkınca kalbini bir kedi cırmalıyor sanki. Cidden hissediyorsun bunu. Ama ben hep bu hisleri karıştırıyorum. Niyeyse benden ayrıldıktan sonra adamı, 5 kız sandalyeye bağlamışlar, üzerine çikolata döküp eğleniyorlar gibi şeyler hissediyorum.
“Peki ne yapayım?” diyorsan, valla ben de bilmiyorum onu. Ot gibi yaşayacağız herhalde, ya da o acıyı sonuna kadar çekip, kökünden kazıyıp atacağız içimizden.