1782 yılında Kral I.Rama tarafından kurulan Thailand’ın başkenti ve en büyük şehri olan Bangkok için Güneydoğu Aşyanın belki de en hızlı gelişen şehri desek pek de yalan söylemiş olmayız.
Bangkok’a ilk gittiğimde malesef şehir çok büyük bir afetten yeni çıkıyordu; şehrin ortasından geçen Chao Phraya nehri taşmış ve şehrin büyük bir bölümü sular altında kalmıştı.Bu durumda bile, Taylandlıların biraz da dini inançlarından gelen kabullenme ile gülümseyerek yaşamaları beni oldukça etkilemişti.
Bangkok özellikle de ilk ziyaret edenler için oldukça farklı bir şehir…Dev gökdelenler arasında sanki üflesen yıkılacak gibi evlerin yer aldığı; her adım başı yola saçılmış çiçekleri gördüğünüz ve bunların iplere dizilip satıldığı; neredeyse her köşe başında ki derme çatma tapınaklarda tanrılara çiçek, yiyecek aklınıza ne gelirse sunan taylandlıların sokakları doldurduğu dev bir şehir. Muziği bana göre oldukça iç kıyan ancak mutfağının tadına doyum olmayan bir cennet şehir.
Şehrin Tayvanca ismi tam 166 harften oluşuyor.’’Krung Thep Mahanakhon Amon Rattanakosin Mahinthara Yuthaya Mahadilok Phop Noppharat Ratchathani Burirom Udomratchaniwet Mahasathan Amon Piman Awatan Sathit Sakkathattiya Witsanukam Prasit’’ olarak geçen bu isim uluslararası alanda Bangkok olarak geçiyor.
Bangkok’da oldukça mistik bir hava, modern teknoloji ile garip bir şekilde harmanlanmış..‘’Old Town’’ diye anılan eski şehir, 17. Yüzyıldan 21. Yüzyıla kadar şehrin farklı dönemlerinin keyifli bir harmanı ile Grand Palace’ın içinde karşınıza çıkıyor. Gezilip görülecek yerler bu şehir de o kadar çok ki. Budist dininin yaygın olduğu ülkede ki tapınaklar ve onlara gösterilen saygı ritüelleri çok ilgi çekici. Mutlaka bir ya da birkaç tapınağı ziyaret etmenizi öneririm. Bangkok’da Budist tapınaklarından ilk akla gelenler, içinde yatan dev altın bir Buda heykelinin olduğu Wat Traimit; yine içinde zümrütten yapılan bir Buda heykelinin bulunduğu Wat Phra Kaew, içinde yatan ve oturan Buda heykellerinin bulunduğu Wat Pho ve Wat Praha en çok turistlerin ve yerel halkın gittiği tapınaklar.
Bangkok da yok yok desem çok da yalan söylemiş olmam. Bizim alıştığımız modern bir hayatın yanında yöresel tadlar ve alışverişin yanyana olduğu sokaklar başlı başına turistlik mekanlar bana göre. O kadar ilgi çekici görüntülerle karşılaşıyorsunuz ki. Sokak marketlerinin yanında oldukça modern avmler ve dünya markaları, çok güzel yerel ve avrupa mutfaklarının sunulduğu lokantalar ve oldukça farklı bir gece hayatı var. Ben uzakdoğu mutfağını sevdiğimden dolayı Bangkok bu konuda bana göre bir cennet desem yalan olmaz. Tabii bu arada sokaklarda satılan kızarmış böcek ve domuz taşağı gibi farklı tadları hiç denemedim, deneyeceğimi de sanmıyorum. Dürüstçe bunları görmek ilgimi çekse de, yendiğini düşünmek kötü geliyor.
Gece hayatı Bangkok’da başlı başına bir dünya. Hem bizim alıştığımız tarzda lokantalar ve klüpler olan bu şehirde, bir de kendi kültürlerini yansıtan gece pazarları ve bu pazarların yakınında kurulan barlar ve gece klüpleri var. Gece hayatı dendiğinde ilk akla gelen Khao San Road ve gece pazarı Patpong’da ki barlarda dans eden yarı çıplak, kimi zamanda tamamen çıplak kadınlar hatta erkekler farklı bir dünyaya açılan kapılar. İşte size bahsettiğim farklı eğlence türü de bu. Ne var ki bu tür eğlence de malesef tüm dünyada farklı bir turizm anlayışına hitap ediyor. Buralarda yaşlı erkekleri 12 yada 14yaşında kızlarla görüp yüreğinizin parçalanmaması mümkün değil. Patpong’da ya da diğer sokak marketlerinde aynı zamanda her türlü alışveriş mümkün; aklınıza gelen ünlü her ürünün çakmasını burada bulabilirsiniz. Bangkok bu konuda sanırım oldukça iddialı. Siam Paragong adlı avm şehirde ki birçok avm içinde benim size önereceğim, nispeten orta büyüklükte ve sakinlikte bir avm. Bangkok’dan ben en çok kumaş alışverişi yapmayı seviyorum tabii bir de Jim Thompson markası var ki hem ev teksilinde hem de kıyafet ve diğer aksesuar konuusnda çok güzel ürünler tasarlıyor. Havaalanı dahil birçok yerde bu markanın dükkanları karşınıza çıkabilir.Bangkok’da yine tüm Tayland’da olduğu gibi dericilik özellikle de egzotik deri ile çanta ayakkabı almak oldukça kolay ve makul fiyatlara.Bir de yine tahtalar, heykeller ve mobilyalar burada oldukça makul fiyatlarla satılmakta; isterseniz kapınıza teslim olarak yolluyorlar ancak gümrükte bazı tahta ürünleri çekmekte zorluk yaşayabiliyorsunuz.
Yemek konusuna geri dönersek Seafood market de eğer deniz ürünlerini sevenlerdenseniz mutlaka gitmenizi önereceğim başka bir adres.Şehre yaklaşık yarım saat uzaklıkta bulunan Flaoting market olarak anılan yüzen çarşı, kanallar içinde kano ile dolaşıp yöresel ürün, sebze ve meyve alışverişi yapabileceğiniz bir adres. Thayland egzotik meyve konusunda gerçekten bir lezzet cenneti, tutucu davranmayıp her meyvenin tadına bakmanızı öneririm; görüntüsü hoş gelmeyen meyveler dahi burada inanılmaz güzel tadlarda karşınıza çıkıyor. Thai mutfağı sevenler için Namh, Peeps, Ruen Urai adlı restaurantları öneririm; sea food market, Rossini’s; Sensi restaurant, Medici, china house benim ev sevdiklerimden bazıları. The sky bar içki içmek yada birşeyler yerken şehri tepeden gözmek için çok doğru bir adres.
Bangkok bir otel cenneti; her bütçeye göre, her isteği karşılayacak oteller mevcut.Benim favorim Mandarin Oriental Bangkok. Nehrin iki yakasının da içine alacak gibi konumlanan otel de ki servis size şımartmaya yönelik herşeyin düşünüldüğü bir lükslükte.Otelin nehir kenarında yer alan lokantası, küçük ancak oldukça sevimli havuzları; içinde sanat galerilerinin de bulunduğu alışveriş yerleri ve en önemlisi birbirinden keyifli masajlar yaptırabileceğiniz nehrin diğer yakasında yer alan spası ile benim gözdem.Ancak dediğim gibi bu şehirde ki otellerin hepsi sadece sizi sımartmaya yönelik düşünülmüş..
Halkın yüzde doksanbeşi budizm inancını taşıyan ülkede, herkes oldukça güler yüzlü ancak sanki ağır çekim yaşıyorlar. Kimi zaman sabrınızı zorlayacak bir yavaşlık hakim bu ülkeye. Adım başı rastlayacağınız tapınaklarda tanrılara sunulan yiyecekler aslında şehri oldukça pis bir hale getiriyor bana göre ancak işin içinde inanç girince yapacak birşey yok.
Şehir içinde ulaşım Chao Phraya nehri üzerinde teknelerle, gök treni ,metro ve taksi ile sağlanmakta.Tabii bir de tuktuklar var. Tuktuklar ülkenin çok özgün bir motosikletli taşıma aracı. Bir kez mutlaka binmenizi tavsiye ederim. Yalnız önceden mutlaka pazarlık edin. Tayland’da da herşeyin başında pazarlık geliyor; pazarlık heryerde, her şartta geçerli.
Bangkok’da vahşi hayatla kaynaşmanız da oldukça kolay.Şehrin biraz dışında ki Kaplan çiftliklerinde onların yakınına gidip sevmeniz mümkün yada fillere binerek bir tur atabilir, timsahları daha yakından görebilirsiniz. Bunun için otelinizin concierge ‘inden yardım alabilirsiniz.
Tayland da dövüşsanatı da halkın kültürünün önemli bir bölümünü oluşturuyor.Heryerde thai box ile ilgili afişler görebiliyorsunuz şehirde. Bir döğüş seyrederseniz hem şaşıracağınız, hem de eğleneceğiniz bir deneyim yaşamış olursunuz.Bu sert spor karşısında seyircilerin tepkisini görüp hayrete düşmemek mümkün değil.
Ben Taylan’ı özellikle de Bangkok’u gitmeyi, ara sokkalarında kaybolup keyifle dolaşmayı çok seviyorum. Şehrin mistik havası sanırım herkese oldukça farklı bir şekilde hitap ediyor.